Yargıtay Kararları

Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Suçu

.YARGITAY

16. CEZA DAİRESİ

Tarih : 29.03.2019

Esas No : 2019/1950

Karar No :   2019/2164

- ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMAYA TEŞEBBÜS SUÇU

- SIKIYÖNETİM KOMUTANI OLARAK GÖREVLENDİRİLMİŞ OLAN SANIK

- SANIĞIN SUÇA FAİL YA DA YARDIM EDEN SIFATIYLA İŞTİRAK ETTİĞİNE DAİR MAHKUMİYETİNE YETERLİ KESİN DELİL BULUNMADIĞI

ÖZET: SANIĞIN KOMUTASI ALTINDAKİ BİRLİKLERE EMİR YAYINLAMASI VE BİR TELEVİZYON KURULUŞUNDA DARBE KARŞITI AÇIKLAMA YAPMASI ANI KARŞILAŞTIRILDIĞINDA, EMİR VE BEYANATIN DARBEYE TEŞEBBÜS EYLEMİNİN BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANDIĞININ ANLAŞILDIĞI SAATTE GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMENİN OLUŞ VE DELİLLERLE ÖRTÜŞMEMESİNE NAZARAN; MÜSNET SUÇA FAİL YA DA YARDIM EDEN SIFATIYLA İŞTİRAK ETTİĞİNE DAİR MAHKUMİYETİNE YETERLİ KESİN DELİL BULUNMADIĞI HALDE DOSYA KAPSAMI İLE UYUŞMAYAN YETERSİZ GEREKÇE İLE KARAR VERİLMESİNDE HUKUKİ İSABET BULUNMAMAKTADIR. ANCAK, SÖZDE YURTTA SULH KONSEYİ TARAFINDAN YAYINLANAN "HAREKAT YILDIRIM ÖNCELİK DERECELİ GİZLİ MESAJ FORMUNDA "DİYARBAKIR SIKIYÖNETİM KOMUTANI" OLARAK GÖREVLENDİRİLMİŞ OLAN SANIK HAKKINDA HÜKÜMDEN SONRA GELEN TANIK BEYANLARI DURUŞMADA TARTIŞILIP GEREKTİĞİNDE VE MÜMKÜN OLDUĞUNDA BEYAN SAHİPLERİNİN TANIK OLARAK DİNLENMESİ, BEYANLARDAN HANGİSİNİN DİĞERİNE HANGİ SEBEPLE ÜSTÜN TUTULDUĞUNUN GEREKÇELENDİRİLEREK AÇIKLANMASI, ÖRGÜTSEL BİR STRATEJİ OLARAK, KALKIŞMANIN EMİR KOMUTA ZİNCİRİ İÇİNDE YAPILDIĞI İZLENİMİ VERMEK İÇİN FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUBU OLMADIĞI HALDE ANILAN ATAMA LİSTESİNDE YER ALANLAR BULUNUP BULUNMADIĞI YETKİLİ MERCİİLERDEN ARAŞTIRILIP MAHKEMESİNCE DEĞERLENDİRİLEREK SANIĞIN HUKUKİ DURUMUNUN BUNA GÖRE TAKDİRİNDE ZORUNLULUK BULUNMASI BOZMAYI GEREKTİRMİŞ, SANIK MÜDAFİİLERİNİN VE KATILAN VEKİLLERİNİN TEMYİZ İTİRAZLARI BU İTİBARLA YERİNDE GÖRÜLMÜŞ OLDUĞUNDAN HÜKMÜN BU SEBEPLERDEN DOLAYI BOZULMASINA KARAR VERİLMİŞTİR.

DAVA VE KARAR: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; temyiz edenin sıfatı bakımından 477 sayılı Kanun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Başbakanlık kurumuna yapılacak tüm atıfların Cumhurbaşkanlığı kurumuna yapılacağı göz önünde bulundurularak, yapılan inceleme sonunda:

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanık müdafilerinin duruşmalı inceleme isteminin, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinde savunmaya yeterli süre ve kolaylık sağlanarak bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması ve temyiz denetiminde de yazılı savunmanın sınırsız şekilde kullanılabilme olanağının bulunması karşısında, savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı kanunun 94. Maddesi ile değişik CMK.nın 299/1 maddesi uyarınca takdiren reddine,

I-) Sanığa müsnet Anayasayı ihlal suçunun niteliği itibarıyla suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı ve bulunmayan T.C. Milli Savunma Bakanlığının davaya katılmasına ilişkin verilen karar hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden temyiz isteminin CMK 296/1 maddesi gereğince reddine,

II-) T.C. Başbakanlık (Cumhurbaşkanlığı) sanık müdafilerinin temyizine gelince;

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Ayrıntıları Dairenin 22.03.2019 tarih 2018/7103 Esas. 2019/1953 sayılı kararında açıklandığı üzere:

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309 maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmeyi cezalandırmaktadır.

Bu suçla korunan hukuki değer, millet iradesine dayanan demokratik rejimdir. (Prof. Dr. İ. Özgenç. Suç Örgütleri. 8. Bası. s. 224) madde gerekçesinde de, siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan ilkeleri belirleyen kurallar bütünü olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen ve bu düzene egemen olan ilkeler olarak belirtilmiştir. Mülga 765 sayılı TCK.nın 146. (5237 sy. TCK.nın 309.) maddesi, siyasi iktidar ve anayasal düzeni himaye etmektedir. Düzen aleyhine maddi fiillerde, icra hareketlerinin mevcudiyetini aramaktadır. Siyasi iktidar düzeni aleyhindeki fiiller, mevcut müesseseleşmiş prensiplere ve düzene karşıdır. Anayasal düzen aleyhine yapılacak bir fiil, tabii olarak ideolojik prensibin de ihlali anlamını taşıyacaktır. İktidarı ele geçirmek için yapılacak bir ihtilal, hem anayasanın kabul eniği iktidara geliş müessesesini ve hem de demokratik hayat ideolojisini ihlal etmiş olacaktır. (Özek. age. s. 51)

Maddede maddi unsur olarak "teşebbüs edenler" ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin netice elde etmeye elverişli olup olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir.

Görüldüğü üzere, cebir ve şiddet bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduğu açıktır.

Tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.

Bu suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de, bu hususun Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen suçun unsuru olmadığı kabul edilmektedir. (Kangal s. 40; Hafızoğulları. TCK madde 302, s. 509; Yard. Doç. Namık Kemal Topçu. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s.

Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde yer alan amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç suç, bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olmak kaydıyla icrai ya da ihmali hareketle işlenebilir. (Eren-Toroslu, Özel Hükümler, s. 73, Soyaslan, Özel Hükümler, s. 582; Akdoğan s. 25; Akbulut s. 135; Vural-Mollamahmutoğlulları, Türk Ceza Kanunu Yorumu, s. 1775; Hafızoğulları. TCK madde 302, s. 561, Yard. Doç. Namık Kemal Topçu. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 91) Ancak, ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi, sanığın gerçekleştirilmekte olan icrai fiiller yönünden görevi gereği önleme yükümlülüğünün mevcudiyedine, başka bir deyişle garantör sıfatının bulunmasına bağlıdır.

Demokratik yöntemlere uygun seçim sistemini ve özgürlükler rejimini hukuk dışı yöntemlerle değiştirmeye yönelik her türlü cebrî fiillerin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir.

Cebir ve şiddet kullanılarak elverişli bir ya da eş zamanlı bir çok hareketle Anayasanın öngördüğü düzeni, doğrudan doğruya, tanımlanan biçimde değiştirmeye yönelik bir fiilin icrasına başlandığı anda suç işlenmiş, suç yolu tüketilmiş olmaktadır. (Manzini, Trattato, IV, s. 489; Fiandaca-Musco, Diritoo penale, Ps., s. 11; Antolisei, Manuale, Ps., II, s. 1011; Erem, Ceza Hukuku, HH., s. 78; Yaşar-Gökcan-Artunç, Ceza Kanunu, VI, s. 8468, Z. Hafızoğulları-M. Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, s. 373)

Belirli bir plan içerisinde uygulamaya konulan sistemli ve örgütlü bir bağlantı içinde organik bütünlük arz eden eylemler tehlike suçunun oluşması için yeterlidir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 23.11.1999 tarih, 9-274/284 karar)

Suç, bir teşebbüs suçu ise de gerek yargısal kararlarda gerekse doktrinde duraksamasız biçimde kabul edildiği üzere fiilin, hazırlık hareketlerinden çıkıp icra aşamasına ulaşması gerekir. Korunan değerlere matuf tehlike oluşturmaya elverişli eylemlerin bu fiil kapsamında değerlendirilmesi nedeniyle suçun bir somut tehlike suçu olduğunun kabulü gerekir.

Fiilin elverişli olup olmadığı her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir.

Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilirse TCK'nın 146. maddesinin de hiçbir olaya uygulanamayacağı ortaya çıkar. Bu sebeple gerçekleştirilen eylemlerin ve bu eylemlerde kullanılan vasıtaların tehlikeyi doğuracak eylemin yapılmasına elverişli olup olmadığının takdiri yeterli kabul edilmiştir. (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 25/03/1983 tarih ve 70-73 sayılı kararı)

Elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması, “amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belginleşmesi gerekir.” (Yargıtay CGK'nun 09/02/2010 tarih ve 2009/9-103, 2010/22 sayılı kararı)

Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/10/2010 tarih ve 1-153/206 sayılı kararı vb.) objektif teori-Frank formülüne göre;

Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir. Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipi olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır. (Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu - Av. Serra Karadeniz-LLM. Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi, s. 792, 793, 794, İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 503 vd.: Artuk/Gökçen/Yenidünya. Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20; Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, s. 408)

Hukuk normları, ya yasaklayıcı norm ya da emredici norm olarak ortaya çıkarlar. Yasaklayıcı norm, belli bir hareketin yapılmasını yasaklar. Zira yasaklanan hareketin yapılması halinde bir hak ihlali söz konusu olacaktır. Ceza kanunlarındaki suçların çoğu yasaklayıcı normun ihlal edilmesiyle işlenen suçlardır. Yasaklayıcı normun ihlali ancak icrai bir hareketle gerçekleştirilebilir. Emredici norm ise, belli bir hareketin yapılmasını emreder. Bu hareket yapılmadığında bir hak ihlal edilmiş olacaktır. Bu nedenle ihmali suçlar cezayı gerektiren emredici normlara karşı gelmek suretiyle işlenebilir. Bu doğrultuda Ceza Kanunumuzun özel kısmında suçlar çeşitli şekillerde tasnif edilirken, ayrımlardan birisi de gerçekleştirilen hareketin şekline göredir. Bunlar icrai suç ve ihmali suç olarak ayrıma tabi tutulmuştur.

"İhmali ifade etmek üzere; olumsuz, menfi, negatif hareket; icrai ifade etmek üzere de olumlu, müspet, pozitif hareket terimlerine rastlanmaktadır" (Hakan Hakeri, Kasten Öldürme Suçları, 2006 baskı, s. 69)

Hukuksal yararlara saygı gösterilmesi gereği iki şekilde ihlal edilebilir. İlki, bir hukuki yarara tecavüz teşkil edilen bir hareketin yapılması, ikinci olarak da hukuki yararı koruyan hareketin yapılmaması suretiyle (Gössel, 323). Bununla beraber garantörsel ihmali suçları da bu ayrıma dahil ederek üçüncü bir ayrım yapılabilir Nitekim icra ve ihmal ile işlenebilen suçların yanı sıra hem icrai hem de ihmali hareketlerle işlenebilen suçlar da söz konusu olabilir. (Hakeri, age, s. 70)

İhmal Türkçe sözlükte; “gereken ilgiyi göstermeme, boşlama, savsaklama, savsama, önem vermeme” olarak, Osmanlıca-Türkçe büyük lügatta da ehemmiyet vermemek, yapılması lazım işi sonraya bırakma, dikkatsizlik, başlayıp bırakmak, terk etmek” şeklinde açıklanmaktadır.

İhmali suçlar iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup, gerçek ihmali suçlar olup “ihmali hareketin bizzat suç tipinde gösterildiği suçlardır. Bu suçlarda tipiklik, kanunda tarif edilen belli bir emredici normun kasten yerine getirilmemesiyle gerçekleşir. İhmali davranışın sonucunda ayrıca bir neticenin meydana gelmesi bu suçların oluşması için zorunlu değildir. Gerçek olmayan ihmali suçlar ise “tipe uygun bir neticenin engellenmemesi suretiyle gerçekleştirilen suçlardır. Fakat bunun için failin özel bir hukuki yükümlülük (garantörlük) altında bulunması gerekir. Ancak garantör olan bir kimse gerçek olmayan ihmali suçun faili olabileceğinden, bu suçlar gerçek özgü suçlardır. Ceza kanununda düzenlenen her suç, hem icrai hem de ihmali hareketle işlenebilir. Kural olarak icrai hareketle işlenebilen bir suçun kanuni de işlenebilmesine gerçek olmayan ihmali suç denmektedir. Keza bir suçun kanuni tanımında belli bir davranışta bulunma veya belli bir neticeye sebebiyet verme cezalandırılmaktadır. Gerçek olmayan ihmali suçlar, neticeli suçlardır. Bu suçlarda, mutlaka neticeyi önleme yönünden hukuki yükümlülük bulunması gereklidir.

Gerçek olmayan ihmali suçların tamamlanabilmesi için tipe uygun neticenin meydana gelmesi gerekir. Ancak, netice de faile objektif olarak isnat edilebilmelidir. İcrai suçlarda objektif isnadiyet, failin neticeye sebebiyet vermesini gerektirmektedir. İhmali suçlarda da nedensellik bağı ve objektif isnadiyet sorumluluk için şarttır. Ancak, icrai suçlarda olduğu gibi netice hareketin fiziki bir sonucu olmasından ziyade, hukuken beklenen hareket yapılmış olsaydı tipe uygun neticenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bakılmalıdır. Başka bir deyişle, ihmali hareket olmasaydı, yani icrai bir hareket yapılsaydı netice meydana gelmeyecekti denilebiliyorsa, ihmali hareketle netice arasında nedensellik bağı vardır. Aksi taktirde ihmali hareketten doğan sorumluluğun sınırlarının aşırı şekilde genişletilmesi söz konusu olacaktır.

Neticenin önlenmesi hususundaki yükümlülük “koruma yükümlülüğü” veya “gözetim yükümlülüğü” olarak adlandırılmaktadır. Garantörlük kavramı olarak ifade edilen bu durum; kanundan, sözleşmeden ve kendisinin yaratmış olduğu tehlikeli durumdan kaynaklanabilir.

Türk Ceza Hukuku uygulamasında kabul edilen ve uygun illiyet teorisini esas alan “karma uygunluk teorisi”ne göre; neticenin isnat edilebilirliği bakımından, nedensellik bağı gerekli fakat yeterli değildir. Neticenin sanığa isnat edilebilmesi için eyleminin, neticeyi meydana getirmeye uygun ve elverişli olmasının yanında meydana gelen neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi gereklidir. Objektif isnadiyetten bahsedebilmek için netice, “failin eseri olmalıdır.”

İlliyet bağının, örgütlü suçlar/terör örgütleri bağlamında değerlendirilmesine gelince; her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.

Kanun koyucu, TCK.nın 20/1. maddesinde yer alan “cezaların şahsiliği" ilkesini de gözeterek örgüt mensuplarının örgütteki konumu ve fiilinin niteliğine göre ayrı ayrı suç  tanımlamaları yaparak ceza adaleti bakımından dengeli bir sorumluluk rejimi belirlemiştir.

Terör örgütlerinin her kademesindeki mensuplarının, hatta yardım edenlerinin bile, örgütün "devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak ya da anayasal düzenini ortadan kaldırmak” şeklindeki nihai amacını bildiklerinde, şüphe olmadığı halde, örgüte yardım eden örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, örgütün üyesi, yöneticisi, veya kurucusu olanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın her eylemin amaç suç olan TCK.nın 302 ve 309.maddelerinde düzenlenen suçlardan cezalandırılması gerekeceği gibi bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Yüksek Yargıtayın yerleşik uygulamaları da bu yöndedir.

Amaç suç yönünden elverişli/vahim olduğu takdirde silahlı bir örgütün veya silahlı kuvvetlere mensup unsurların Türkiye Büyük Millet Meclisin, Cumhurbaşkanlığını ya da benzer kurumları kuşatması halinde, silah kullansın yada kullanmasın fiziki cebrin mevcudiyetinde tereddüt edilemez. Harpte ülkeyi korumak veya gereğinde siyasi iktidarın inisiyatifiyle kamu düzenini sağlamak amacıyla verilen devlete ait silah, tank ve uçağın kanuna aykırı bir şekilde, Anayasal düzeni yıkmak amacıyla kullanılması halinde tipik eylem gerçekleşmiş olacaktır.

Bu suçun, bu amaçla kurulmuş örgütün faaliyeti çerçevesinde, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ve üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen bir kişi tarafından da işlenmesi mümkündür (Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 07/11/2014 tarih ve 5688-11080 sayılı kararı). TCK'nın 220/5. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle, örgüt yöneticisinin bu suçun faili olması bakımından elverişli fiilleri bizzat işlemesi zorunlu değildir.

Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur.

Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketi, hem araç suçun hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun icra hareketini oluşturduğundan sanık hukuki anlamda tek bir fiil ile kanunun birden fazla hükmünü ihlal etmekle, Türk Ceza Kanununun 44. maddesinin uygulanması gerekmekte ise de TCK'nın 309/2. maddesindeki düzenleme, fikri içtima kurum unun uygulanmasının önlenmesine getirilen bir düzenleme olduğundan araç ve amaç suçlar yönünden her olayda kural olarak gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır.

Türk Ceza Kanununun 311. maddesinin gerekçesi de gözetildiğinde bu suçun işlenmesi sırasında kasten öldürme, nitelikli yaralama veya kamu mallarına zarar verme gibi suçların işlenmesi halinde amaç suç yanında ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunacaktır. Ancak, suçun unsuru olarak sayılan "cebir ve şiddet’in basit hallerinin işlendiği araç suçlar yönünden, cezalandırılan amaç suçla birlikte ayrıca mahkumiyet hükmü kurulamayacaktır.

Araç suçlar bakımından içtimaya ilişkin genel hükümlerin uygulanması mümkündür. Hukuki ve fiili kesintiye kadar gerçekleştirilen birden fazla araç suç için bir kez Anayasayı ihlal suçu oluşur.

Anayasayı ihlal suçunun, aynı anda yasama organına karşı ve hükümete karşı suçla birlikte işlenmesi halinde her bir suçtan ayrı ayrı cezalandırma yoluna gidilip gidilemeyeceği hususuna gelince; aynı hukuki değerleri koruyan ve kapsamı itibariyle eylemlerin haksızlık muhtevasını tamamen ortadan kaldıran anayasayı ihlal suçunun tüm unsurlarıyla gerçekleştiği durumlarda sanıkların ayrıca, Türk ceza kanununun 311 ve 312 maddelerinde düzenlenen suçlardan cezalandırılmaları cihetine gidilemeyecektir.

- İştirak sorunu:

a) Genel olarak suça iştirak:

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faiillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme, ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir. TCK.nın 37. maddesindeki, “(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullana kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır” şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.

Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

1-) Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

2-) Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.

Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Müşterek faillik; suçun icrai hareketlerinin birlikte gerçekleştirilmesidir. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. Fiilin başarı ile tamamlanması açısından yapılan iş bölümü doğrultusunda bizzat fiili icra etmeyen diğer kişinin katkısı önemli bir fonksiyon icra etmişse, bu kişi de müşterek faildir.

Suçun işlenişine katkıda bulunanların müşterek fail sayılabilmesi için mutlaka suçun işlendiği yerde olması gerekli değildir. Olay mahallinde bulunmamakla birlikte uzaktan suçun birlikte işlenişini etkileyen önemli bir katkıda bulunulması halinde müşterek faillik söz konusu olur. Uzak bir pozisyondan olay yerinde etkili bir konumda olan fail telefon ve telsiz gibi iletişim araçlarıyla koordine eden veya suçun işlenişi anında telefonla talimat veren kişi de bizzat müşterek faildir (Roxin, 2 s. 25 kn 200 Atfen, Koca -Üzülmez age.440 syf; Özgenç, Gazi şerhi, genel hükümler, 3 Baskı, s493).

Suçun icrası açısından müstakil bir fonksiyonu olmayan bir katkı müşterek faillik için yeterli değildir. Suçun işlenişine bulunulan katkı hazırlık hareketlerinden ibaretse suç üzerinde müşterek hakimiyet kurulduğundan bahsedilemez.

765 sayılı TCK.nın yürürlükte olduğu dönemde de suça asli iştirak ayrımındaki kriterler, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerinin kararlarına konu teşkil etmiştir. Yerleşik uygulamayı yansıtan bazı kararlar şu şekildedir. “Suça asli olarak iştirak etmek ile feri şekilde katılma arasındaki kriterler belirlenirken, suçu doğrudan doğruya beraber işleyenlerle, fer’i maddi faillerin durumları sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Esas itibariyle, suçu doğrudan doğruya birlikte işleyen faillerin hareketleri ne suçun unsuru ne de şiddet sebebi olmayıp feri niteliktedirler. Fakat maddi şekilleri, suçun icrası ile aynı oluşları ve suçun icrasında birinci derecede etkili bulunuşları nedeniyle, bu hareketleri gerçekleştirenler, asli fail olarak kabul edilmişlerdir. Fer'i iştirakte ise suça ikinci derece katılma söz konusu olup, asli maddi failin suç teşkil eden hareketleri ile yardımcısı durumundaki fer’i failin hareketleri arasında bir bağlantı vardır.” (CGK. 23.11.1981 gün ve 214-385 sayılı kararı)

"Fer’i faillik halleri yasa metninde tek tek sayılmıştır. Yasaya göre, suçun işlenmesinde asli maddi faile vasıta tedarik etmek ve suçun işlenmesini kolaylaştırıcı yardımda bulunmak fer'i fail olarak cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu anlamda destekleme (müzaharet) ve yardım (muavenet) suçun icrasın, kolaylaştırıcı hareketler yapmak şeklinde anlaşılmalıdır. Yeni yapılan düzenleme ile suçun işlenmesini sağlayan hareket üzerinde hakimiyet kuran herkes fail sayılabilecektir. Hareket üzerinde hakimiyet kurmak birlikte irtikap etme şeklinde gerçekleşebileceği gibi zımni veya açık bir işbölümüne dayalı olarak hareketi birlikte gerçekleştirmeyi de kapsayabilir. Fakat bir başkasının bu hareketi yapması için gereken ortamı hazırlayanlardan her birisi de fail sayılabilecektir. "(CGK 20.01.2009 gün 1/232-2 sayılı kararı)

"Yasada suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla kişi tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK'nın 37/1. maddesi kapsamında müşterek faillik söz konusu olacaktır.

Müşterek faillik için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir;

1-) Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

2-) Suçun işlenişi üzerinde birlikte hakimiyet kurulmalıdır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem gözönünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre, her müşterek fail suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır." (CGK 10/05/2011gün ve 1/59-85 sayılı kararı)

Suça iştirak şekillerinden olan “faillik” ile şeriklik hallerinden olan “yardım etme” arasındaki ayırıcı kriterlerden biriside, suç işlenmezden önce alınan, birlikte suç işleme kararıdır. "Mağdur M.'nın cep telefonlarını yağmalama eylemleri sırasında mağdura yönelik herhangi bir davranışta bulunmamaları ve olay öncesinde yağma suçunu işleme konusunda aralarında anlaştıkları yolunda bir kanıtın olmaması gibi hususlar, tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, birlikte suç işleme kararının olmaması ve fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulmaması nedeniyle sanıkların TCK'nın 37/1. maddesi kapsamında müşterek fail olarak kabulü olanaklı değildir.

Suçu icra eden sanıkların yanlarında bulunmaları, yağma eylemini gerçekleştiren sanıkların bu eylemlerine taraftar olmadıklarını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylememeleri ve bu yönde bir davranışta bulunmamaları, aksine olayın başından itibaren sanıkların yanında yer almaları gözönüne alındığında suçun işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım ettiklerinden TCK'nın 39/2-c. maddesi gereğince sorumlu tutulmaları, gereklidir (CGK 17/05/2011 gün, 6/76-100 sayılı Kararı)

"Yardım etme" ise 5237 sayılı TCK'nın 39. maddesinde;

"1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasın, gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur.

aa-) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

bb-) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

cc-) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak" şeklinde, seçimli hareketlere yer verilmiştir.

Bağlılık kuralı da aynı Kanunun 40. maddesinde;

1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik" denilmekte olup, 5237 sayılı TCK'da şeriklik, azmettirme ve vardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

TCK’nın 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi vardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.

1) Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde onaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;

aa) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,

bb) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak olarak sayılmış,

2) Manevi yardım ise;

aa) Suç işlemeye teşvik etmek,

bb) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek.

cc) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,

dd) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere 5237 sayılı TCK da 39. maddede yer verilen "yardım teşkil eden hareketler, 765 sayılı TCK'nın 65. maddesindeki düzenleme ile aynı niteliktedir.

Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumu değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira "yardım etme"yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/1-558-480 sayılı kararı).

Örgüt kurma suçu çok failli bir suçtur. Suçun oluşumu için en az üç kışının bir araya gelmesi zorunludur.

Suça iştirakten bahsedebilmek için de birden fazla kişiye ihtiyaç vardır. Bir suçun icrasına iştirak eden suç ortaklarının, suçun işlenişine bulundukları katkılar göz önünde bulundurularak sorumluluk statüleri belirlenir.

Örgüt kurma suçunun iştirakten farkı, örgütün devamlılığı ve belirlenmemiş sayıda suç işlemek amacıyla bir birleşmenin söz konusu olmasıdır. Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her fail diğerlerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

TCK'nın 220/5. maddesinde “Örgüt yöneticileri, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.” denilerek örgüt yöneticileri hakkında özel faillik düzenlemesi ile TCK'nın 20. maddesindeki “ceza” sorumluluğunun şahsiliği” ve faillik bakımından “fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurma” ilkelerine istisna getirilmiştir.

Faillik, birlikte suç işleme kararı yanında, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmayı da gerektirir. Zira örgütlü suçlarda nihai amaçta birleşme nedeniyle birlikte suç işleme kararının varlığı kabul edilse dahi fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurulmadığından, gerçekleşen suçlar bakımından örgüt yöneticileri dışında kalan örgüt mensuplarının, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen her suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulamayacağında tereddüt yoktur.

TCK'nın 39. maddesinde düzenlenen suça iştirak kapsamındaki yardım etme ile aynı Kanunun 220/7. maddesinde tanımlanan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek eylemleri nitelik itibariyle birbirlerinden farklıdır. Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenecek somut bir suça dair kasta dayanan ve yardım teşkil eden eyleminin, hem yardım edilen suç bakımından şeriklik kapsamında hem de şartlan varsa amaç suç yönünden faillik kapsamında değerlendirilmesi gerekirken somut bir olaya dayanmayan ancak örgüt faaliyeti kapsamında kullanılmak/değerlendirilmek üzere gerçekleştirilen yardımların TCK’nın 220/7. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı gözetilmelidir.

Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. Maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.  (Eren Toroslu. Özel Hükümler. S. 74.; Hafızoğulları, Türk Ceza Kanununun 302. maddesi, s. 559; Kangal s. 55; Akdoğan 31 10; Yard. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 200) Yüksek Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre ise (Yargıtay CGK.nun  10.12.1990 tarih ve 9-301/329 sayılı kararı, Yargıtay 9. CD.nin  24.03.2011 tarih ve 869-187, 15.07.2009 tarih ve 2008/21722, 2009/8587, 1999/1673, 2000/345 sayılı kararları) elverişli nitelikteki belirli bir araç fiilin işlenişine katkı sunmakla birlikte, sunduğu katkı tek başına vahamet arz etmiyorsa ve fail, fiilin işlenişi üzerinde müşterek hakimiyet kurmamışsa niceliği ve niteliği itibariyle bu gibi suçlarda feri iştirak hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından, failin sorumluluğunun TCK'nın 309. maddesine yardım etmek olarak değil ve fakat konumu, eylemin niteliği ve delil durumu itibariyle TCK'nın 314/2 ya da 220/6 veya 220/7 maddesi delaletiyle 314/2 veya 315. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri /görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların (Özgenç İ, age, s. 332) bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.

5237 sayılı TCK'nın 220/5. maddesi gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, yönettiği örgütün gücünden yararlanarak talimat alanın iradesi üzerinde hakimiyet kuran yöneticinin, serbest iradesi ile hareket etmeyen ve bir suç örgütü mensubu olarak suç işleme kararının varlığının kabulünde zorunluluk bulunan fail arasında azmettiren-azmettirilen ilişkisinden bahsetme imkanı da bulunmamaktadır. Kanunun kabul ettiği sistemde, yöneticinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolaylı fail olarak sorumlu tutulduğu görülmektedir.

Müşterek faillik ile TCK’nın 39/2-c maddesinde düzenlenen, suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak şeklinde ortaya çıkan şerikliğin, her olayın özelliğine göre; suçun işlenişine bulunulan katkının arzettiği önem, zaruret göz önünde bulundurularak hakim tarafından ayırt edileceği kabul edilmektedir. Müşterek faillikte/fıil hakimiyetinde, fiilin icrası veya akim kalması müşterek faillerden her birisinin elinde bulunmaktadır. Yardım eden şerik suçun icrasını failin inisiyatifine havale etmektedir (Özgenç İ, Suç örgütleri, s. 332; Türk Ceza Hukuku s. 490)

Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen suça iştirakten bahsedebilmek için sadece araç fiil/suç bakımından değil, ayrıca, amaç bakımından da iştirak iradesinin varlığı aranmalıdır."

Bir kişinin maddede belirtilen amaçlara yönelik bir örgütün kurucusu ya da üyesi olması tek başına TCK'nın 309. maddesindeki suça iştirak ettiği anlamına gelmez. (Özek, Silahlı Çete. s 366-374; Akbulut, Ülke Bölücülüğü, s. 130) Bu fiiller, TCK'nın 314. maddesinde bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu sıfatları haiz kişilerin TCK'nın 309. maddesindeki, suça iştirakten sorumlu tutulabilmeleri için, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli nitelikteki belirli bir araç fiil bakımından, hem iştirak iradelerini ortaya koymaları hem de maddi veya manevi nitelikte nedensel bir katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu kişilerin maddede sayılan amaçları gerçekleştirmek için salt bir örgütün çatısı altında bir araya gelmeleri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen araç suçlara da iştirak etmiş sayılmaları anlamına gelmeyecektir. (Yard.Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 202)

Suça iştiraktan söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.

Failin fiil hakkındaki bilgisi iştirak iradesini sağlamaya yeterli değildir. Olsa olsa bildiğini ihbar etmemekten doğan sorumluluk veya hazırlık hareketlerine katılma nedeniyle, (mülga 765 sayılı) TCK 168 ve 171. maddelerindeki (5237 sayılı TCK.nın 314, 316. maddelerindeki) suçlar tahakkuk edebilir. (Özek. age. s. 172)

İlk Derece Ve Bölge Adliye Mahkemelerince Kabul Edilen Somut Olay:

15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askerî personel tarafından savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak, Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250 'den fazla kişi şehit edilmiş, 23'ü asker, 154’ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.

Kurmay Albay C. T. ve Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral M. P. tarafından imzalanan “Sıkıyönetim Direktifi” konulu emir ve eklerindeki “Atama Listesinde" Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı olarak yer alan, olay tarihinde Diyarbakır'da konuşlu 7. Kolordu'nun komutanı olan sanık İ. Y. olay gecesi saat 21.00'de konutunda gelmiştir.

21.45: kalkışmayı öğrenince Genelkurmay Harekat Merkezi ve 2. Ordu Komutanlığıyla görüşmek istemiş ancak telefonların bağlanamaması nedeniyle görüşememiştir.

22.30: 2. Ordu Komutanıyla telefon görüşmesi yapmış ve kimseye ulaşamadığını söylemiştir.

22.30: -HTS 22.49-Diyarbakır Valisiyle telefonla görüşmüştür. Vali kendisine Genelkurmay çevresinde silahlı çatışma olduğunu söylemiştir.

22.40: kurmay başkanı S. K.’ı arayarak birliklerden araç giriş çıkışını yasaklamış, emir nöbetçi subay C. K. aracılığıyla tüm birliklere ulaştırılmıştır.

22.45: kolordu harekat merkezine gelen sıkıyönetim direktifi, kurmay başkanına ulaştırılmış, kolorduya gelmekte olan sanık kurmay başkanına emre uyulmaması talimatı vermiş, birliklerden giriş çıkışı yasaklayan emri tekrarlamıştır.

23.10: Yurtta Sulh Konseyi’ni tanımadığını Kurmay başkanı ile paylaşmıştır.

23.20: Jandarma Bölge Komutanı M. Ç.’e kışlalardan çıkış olmaması emrini vermiş, gelen emrin hukuksuz olduğunu ve uyulmayacağını söylemiştir.

23.30’da 2. Ordu Komutanı A. H.’yle görüştüğü, 2.Ordu Komutanının emir komuta zinciri içinde kalınmasını emrettiği,

23.30: Devegeçidinde konuşlu kolorduya bağlı zırhlı birliklerin bulunduğu  16. Mknz. P. Tug. K. Vekili A. K.'ye birliklerinden hiç bir araç çıkmayacağı emri verilmiştir.

23.38: Kolordu Harekat Merkezine geçen sanık gelen emre uymayacaklarını Cerideye geçirmiştir. Cerideye göre 23.45’te 20. Zh. Tuğg. M. A. Ve 00.30 da 70. Mknz. P. Tug.K. Tuğg. S. K. aranarak aynı yönde emirler verilmeye devam edildiği görülmektedir.

23.47: kolordudan asker sevkiyatı için araç talep eden özel Kuvvetler grup Komutanı Albay Altan Bora ile görüşen Kolordu Kurmay Başkanı aracılığıyla Tuğg. S. T.’yle görüşmüştür. Savunmaya göre S. T. çağrıldıklarını, ne olduğunu kendisinin de bilmediğim söylemiştir.

23.53: ceride kayıtlarına göre Diyarbakır Valisiyle görüşmüş ve mevcut hukuk kuralları ve anayasal düzen içinde kalınacağını söylemiştir.

00.05: Emniyet Müdürüyle aynı minvalde görüşmüştür.

00.10: olayın başında Genelkurmay Başkanının olduğunu söyleyerek TRT’deki sıkıyönetim bildirisine uyulmasını isteyen Genelkurmay Başkanlığı Özel Kalem Müdürü Albay Ramazan Gözel’i ciddiye almadığını göstermiştir.

00.48: Ankara’dan çağrıldıklarını söyleyen Diyarbakır’daki helikopterlerin kıdemli pilotu E. Ç.’e gitmeyeceklerini söylemiştir.

00.50: J.Hv.Gr.K.Alb K. A.’u arayarak helikopter pistinden kalkış yapılmamasını emretmiştir.

01.00: Diyarbakır Valisiyle görüşerek Anayasal düzen içinde görevlerinin başında olduklarını söylemiştir.

01.05: Sıkıyönetim Direktifi emrine uyulmayacağına dair yazılı emir yayınlanması talimatı vermiş, yazılı emir 02.30’da yayımlanmıştır.

Ceride kayıtlarına göre bağlı birlik komutanlarından kaymakam ve valilerin emrinde olduklarını belirtmelerini istemiştir.

01.54: 8’nci Ana jet Üs K’lığı vekili aranarak üsteki pistin kapatılmasını istenmiş ve pistin kapalı olduğu bilgisi alınmıştır.

02.00: Özel Kuvvetler Komutanı Z. A.nın sanığa 8’nci Ana jet Üs K.lığında bulunan Albay A. B.’nın emrinde olduğunu söylemiş, sanık özel kuvvetler komutanına bu birliği uçak kalkışına engellemek için üstte beklettiğini ifade etmiştir.

02.49: NTV kanalının canlı, yayınına katılarak, yapılan hareketin emir komuta zinciri dışında, yanlış, milletin birlik ve beraberliğini bozmaya, kardeş kanı dökmeye yönelik olduğunu, birliklerinin anayasal düzen içerisinde görevinin başında bulunduğunu söylemiştir.

03.10: Diyarbakır Valisiyle tekrar görüşerek yazılı emir yayınlandığı hususunda bilgi vermiştir.

03.30: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısının 8’nci Ana Jest Üssü’nden uçak kalkışı olduğunu bildirerek üstte inceleme yapmak isteğini kabul etmiştir.

03.41: Özel Kuvvetlerde görevli Binbaşı S. A.’den üsse gidilmek üzere 20 kişilik birlik hazırlanmasını istemiştir.

03.55: J. Gn.K'lığı Hrk. Bşk. Tümg. A. Ç.’le görüşmüştür.

04.50: Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Başsavcısı ile makamında görüşmüş, Başsavcı tarafından, gözaltı listesinde olduğu halde hem yazılı emir yayınlayıp hem dc televizyonda açıklama yapmış olması nedeniyle kalkışmanın karşısındaki tutumu netleştiği için gözaltı listesinden çıkarıldığı ifade edilmiştir.

05.30: Eskişehir'de konuşlu 1. BHHM ile de irtibat halinde olan sanık Başbakanla da telefon görüşmesi yapmıştır.

09.00: Batmandaki birliklerinden kaçan dört subaya ilişkin bilgileri vererek Diyarbakır Emniyetince yakalanmalarını sağlamıştır.

2) Ordu Komutanı gözaltına alındıktan sonra Genelkurmay Başkanlığınca vekaleten bu göreve atanmıştır.

15.07.2016 ve 16.07.2016 tarihlerinde sanığa bağlı 7. Kolordu Komutanlığına bağlı birliklerin sorumluluk alanında kalkışmaya katılım olmadığı anlaşılmaktadır.

Darbeye teşebbüs sürecinde yaşanan olaylar, özet olarak:

21:00 Ankara - Tümgeneral Mehmet Dişli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral H. A.’ın makam odasına girerek kendisine "Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı, biraz sonra göreceksiniz" diyerek darbeyi tebliğ etmiştir. Bunun üzerine söylenenlere tepki gösteren ve bu girişimi hiçbir şekilde desteklemediğini net olarak belirten Genelkurmay Başkanı H. A. odanın dışında hazır bekleyen bir grup darbeci tarafından bir bezle ağzı kapatılmak, elleri kelepçelenmek suretiyle zorla alıkonmuş ve emir subayı Yarbay L. T. tarafından başına silah dayanması suretiyle ölümle tehdit edilmiştir. Genelkurmay Başkanı Orgeneral H. A. da: “sık ulan” diyerek tepki göstermiş, "ne yaparsanız yapın, bu girişiminizi desteklemeyeceğim" diyerek karşılık vermiştir.

21:03 Ankara - M. P. ve bir grup darbeci subay Yarbay G. E.'nin odasına gelerek 28.Topçu Tugay Komutanı M. A.'ü telefonla arayıp harekete geçme emrini vermiştir.

21:16 Ankara - Darbecilerden oluşan bir grup Genelkurmay Karargahındaki Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezi’nin giriş çıkışını kontrol altına almıştır.

21:20 Ankara - Akıncı 4. Ana Jet Üs Komutanlığından hareket eden ve içinde 33 Özel Kuvvetler personelini taşıyan otobüs Genelkurmay Karargahı'na ulaşmıştır. Darbeci Yarbay G. E.'nin karşıladığı personel Kurmay Albay D. Ö. ve Başçavuş S. S. refakatinde Genelkurmay Başkanı'nın giriş çıkış yaptığı 1-A kapısından girerek komuta katına çıkmıştır.

21:26 İstanbul - Darbeciler tarafından oluşturulan Yurtta Sulh isimli WhatsApp grubunda, “E-5 ve TEM’den İstanbul dışına çıkan trafik serbest bırakılacak, İstanbul içine giren trafik engellenecek ve geri çevrilecek” emri verilmiştir.

21:28 İstanbul - Darbeciler tarafından oluşturulan Yurtta Sulh isimli WhatsApp grubunda, bu saat itibariyle; “alınması gerekenlerin derhal alınması” talimatı verilmiştir.

21:30 Ankara - J. Gn. K.lığı Beştepe Ana Karargah Binası, darbeye teşebbüs maksadıyla, emir-komuta zinciri dışında münferit hareket eden yaklaşık (80-85) darbeci tarafından hareket merkezleri ile nöbetçi heyetleri silah zoruyla görev başlarından uzlaştırılarak ve kişi hürriyetleri tahdit edilerek ele geçirilmiştir.

21:30 İstanbul - Beylerbeyi civarında birtakım askerlerin araçların önüne keserek, “Darbe yaptık, kimlik soruyoruz'' dedikleri, bazı araçları da geri gönderdikleri belirlenmiştir.

21:45 Ankara - Ankara semalarında uçakların alçak uçuş yapması üzerine Başbakanlık Müsteşarı konunun araştırılması talimatını vermiştir.

21:45 Ankara - Jandarma Genel Komutanıyla irtibat kesilmiştir. Gazi Orduevinden düğünden çıktığı sırada darbeciler tarafından kaçırılarak Akıncı Hava Üssüne götürüldüğü ertesi gün öğrenilmiştir.

22:00 Ankara - Genelkurmayca silah sesleri duyulmuş ve bir helikopterden dışarıda bulunan halkın üzerine ateş açılmıştır.

22:00 Ankara - Ankara'da Genelkurmay Başkanlığı Karargahı ve TRT Genel Müdürlüğü bir grup askerce ele geçirilmiş, aynı saatlerde İstanbul ‘a Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri bir grup asker tarafından geçişe kapatılmıştır.

22:00-23:00 Sakarya - 1. Motorize P. Tug. K. V. P. Kur. Alb. U. C. darbe kalkışmasını başlatmıştır ve İl J. K. vekili de darbecileri desteklemiştir.

22:20 İstanbul - 1. Ordu Komutanı Org. Ü. D. konutunu terk ettikten on beş-yirmi dakika sonra 4 veya 5 kişilik bir ekip konuta gelerek evin içerisinde Komutanı aramıştır.

22:22 Ankara - Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan İl Jandarma Komutanı F. K.'ı aramış ve F. K. "Ahlatlıbel'deki Jandarma tesislerine girmek üzere olduğunu, girip bilgi alıp geri döneceğini" söylemiş ve içeri girince de FETÖ mensuplarınca esir alınmıştır.

23:00-24:00 Sakarya - Nöbetçi personelin direnme çabasına rağmen Sakarya Valiliği darbeciler tarafından işgal edilmiştir.

23:00-24:00 Şırnak - Çakırsöğüt Tugay Komutanı olarak görev yapan A. O. G.'ın darbeye destek olmak üzere yaklaşık 400 komandoyu taşıyan 29 adet Unimog içinde personelleri ile birlikte, 3 adet kirpi, 3 adet sultan araç ve 10 adet zırhlı kobra araç Cizre istikametine hareket etmiştir.

23:08 Ankara - Gölbaşında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı F-16 uçakları tarafından bombalanmış, 7 havacılık dairesi personeli şehit olmuştur.

23:24 Ankara - Gölbaşı ilçesindeki Polis Özel Harekat Eğitim Merkezi’nde patlama meydana gelmiştir.

23:30 Ankara Genelkurmay Başkanı Orgeneral H. A.’ın, darbe girişiminde bulunan bir grup asker tarafından rehin alındığı bildirilmiştir.

23:45 Ankara - Genelkurmayda silah sesleri duyulmuş ve bir helikopterden de dışarıda bulunanların üzerine ateş açılmıştır.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

00:00-01:00 Malatya - 2. Ordu Komutanlığı İnönü kışlasında kalkışmaya destek veren silahlı kuvvetler mensuplarının bulunduğu, kışlanın, (2) numaralı nizamiyesinin kalkışmacılar tarafından ele geçirildiği, kışla içerisinde giriş çıkışa müsaade edilmediği tespit edilmiştir.

00:03 Ankara - Gölbaşında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanlığı nizamiye girişine F-16 savaş uçağı silahlı helikopter ile hava saldırısı 325 gerçekleşmiştir. Saldırı sonucunda 38’i özel harekat, 4 genel idare ve 2 sivil olmak üzere 44 personel şehit olmuştur.

00:05 Ankara - Darbe girişiminde bulunan askerler tarafından TRT spikerine Yurtta Sulh Konseyi imzasıyla darbe bildirisi okutulmuştur.

00:44 Ankara - Helikopterler tarafından Cumhu

Önemli Uyarı

İzmirdedektiflik.com içeriğinde yayınlanan Özel Dedektiflik bilgileri Bilal KARTAL tarafından yazılmıştır. Bu yazıların  tüm telif hakları İzmir Dedektiflik Hizmetleri A.Ş ye aittir. Tüm yazı ve içerikler aidiyet tescili bakımından elektronik imzalı zaman damgası ile mühürlenmiştir. Sitemizdeki yazı ve içeriklerin yazılı izin alınmadan bir kısmı veya tamamı kopyalanarak başka web sitesi, yazılı ve görsel yayın organlarında yayınlanması durumda FSEK kapsamında işlem yapılarak her türlü yasal haklarımızı kullanarak 5846 Kanun numaralı FiKiR VE SANAT ESERLERİ KANUNU ile TÜRK CEZA KANUNU İLGİLİ MADDELERİ UYARINCA hukuki ve cezai yasal işlemler başlatılacaktır.  Ayrıca tüm site içeriğinde bulunmakta olan Özel Dedektiflik bilgileri uluslararası DMCA fikir hakları sistemi ile korunmakta olup, web sitemizde yayınlanan makaleleri izinsiz olarak kısmen veya tamamen alıntı yapan değiştirerek yayınlayan tüm web sitelerini Google ve benzeri arama motorları sıralama listelerinden süresiz olarak kaldırmaktadır. Diğer kanun maddeleri hukuki makaleler, dilekçeler, hukuki içerik ve bilgiler Sayın avukatların göndermiş olduğu paylaşımlardan, baro dergilerinden, kanun kitaplarından ve hukuki yayın yapan web sitelerinden alınarak okurlarımızla paylaşılan bilgilerdir. Bu bilgilerin sahiplerinden izinsiz olarak kullanılmasıda yasal sorunlarla karşılaşmanıza neden olabilir. Saygılarımızla.



Web sitemizde yayınlanan tüm makalelerdeki hukuki bilgiler sayın avukatlar tarafından gönderilen değerli hukuk bilgileridir.


Copyright © 2018 | İzmir Özel Dedektiflik Bürosu | İzmir de Yasal Eş Takibi 444 7 635 Tüm Hakları Saklıdır.

iz ajans
WHATSAPP
ile iletişime geç